Sürdürülebilirlik
15/5/2025
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nden bilim insanlarının gerçekleştirdiği kapsamlı bir çalışma, Türkiye genelindeki yedi gölde ciddi mikroplastik kirliliği olduğunu ortaya koydu. Borçka, Karagöl, Hazar, Kürtün, Sera, Şavşat ve Uzungöl'de yapılan incelemeler, tatlı su ekosistemlerinin koruma altında olmalarına rağmen yoğun plastik atıklarla karşı karşıya kaldığını gösterdi. Araştırmaya göre, turizm, balıkçılık ve atık su deşarjları kirliliğin başlıca kaynakları arasında.
Araştırmada göl suları ve sedimentlerde (tortu tabakası) mikroplastik yoğunluğu ölçüldü.
Sudaki mikroplastiklerin %82,4’ü parçacık (fragment), %17,6’sı lif (fiber) formundayken, sedimentlerdeki oranlar %51 fiber, %49 fragment olarak belirlendi. Polimer türlerine bakıldığında, suda %31 polietilen, %28 polyester, %19 poliamid, %11 polipropilen ve %11 polistiren tespit edildi. Sedimentlerde ise %33 polipropilen, %30 polyester, %20 polietilen, %15 poliamid ve %2 polistiren oranları kaydedildi.
Çalışmayı yürüten Prof. Dr. Kenan Gedik, mikroplastiklerin suya girdikten sonra bünyelerindeki kimyasalları zamanla ortama saldığını vurgulayarak “Çalışmamız göller gibi iç su ekosistemlerinin mikroplastik kirliliğinden önemli ölçüde etkilendiğini göstermiştir. Bu bulgu, iç suların korunması ve yönetimi açısından mikroplastiklerin ciddi bir çevresel tehdit olarak dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.” dedi.
Gedik, en büyük kaynakların plastik ambalaj atıkları, tekstil ürünlerinden kopan lifler ve balıkçılık ekipmanları olduğunu belirtti. Ayrıca, çöp depolama sahası gibi kullanılan dere yataklarından da sulara mikroplastik sızdığına dikkat çekti.
En yüksek mikroplastik yoğunluğu, Çoruh Nehri üzerindeki Borçka Baraj Gölü'nde tespit edildi. Gedik, bu durumun balıkçılık faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtti.
Şavşat Karagöl'deki farklı sonuçlara da değinen Gedik, sedimentte en fazla mikroplastik burda görülürken, göl suyundaki miktarın düşük olduğunu, bunun da sınırlı su sirkülasyonu ve kapalı ekosistem yapısından kaynaklandığını ifade etti.
Gedik, koruma altında olan göllerin dahi mikroplastik kirliliğine maruz kaldığını vurguladı:
“Bazı göller şu anda koruma altında, mesela Şavşat Karagöl gibi. Fakat koruma altına aldığımız yerler maalesef insanlar için cezbedici yani turizme açık noktalar. Buraların çevresi yoğun olarak piknik ve günlük ziyaretler için kullanılıyor. Bu sebeple maalesef koruma altında olan göllerimiz bile yoğun olarak mikroplastiğe maruz kalabiliyor.” dedi.
Araştırmanın temel amacı olarak, tatlı su ekosistemlerindeki mikroplastik kirliliğinin yayılımını tespit etmek ve ileri araştırmalara bilimsel veri sağlamak hedeflendi. Gedik ayrıca, çevre yönetimi ve politika geliştirme süreçlerine katkı sunmayı amaçladıklarını belirtti.
Gedik, Türkiye’de bu kapsamda yapılan çalışmaların azlığına dikkat çekerek “Çalışmamız Türkiye’de aynı anda hem yüzey suyu hem de sediment örnekleri üzerinde gerçekleştirilen farklı coğrafi özelliklere sahip göllerin karşılaştırmalı analizini içeren az sayıda çalışmadan biri. Belki de bu kadar kapsamlı olan tek çalışma.” dedi.
Mikroplastiklerin küresel ölçekte hem bugün hem de gelecek için ciddi çevresel tehdit olduğunu vurgulayan Gedik, toplumun bilinçlendirilmesi ve etkili politikaların geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gedik, sözlerini şu çarpıcı uyarıyla tamamladı:
“Su doğada azalmıyor ama temiz su azalıyor. Yani kullanacağımız su gittikçe azalıyor derken total kütleden bahsetmiyoruz, bizim ihtiyacımız olan su kütlesinden bahsediyoruz. Özellikle Türkiye’de bu oran çok düşük. Yani Amerika’ya veya Avrupa’ya oranla kişi başına su miktarı çok çok düşük. Maalesef su fakiri bir ülkeyiz. Herkes zannediyor ki sularımız var ama maalesef yok. Bu çok az olan suyumuzu mutlaka bu kirleticilerden korumamız gerekiyor.”
Kaynak:https://www.ekoiq.com/turkiyenin-golleri-mikroplastik-dolu/