Türkiye, Stratejik Madenlerde Yeni Güç Merkezi Olmaya Hazırlanıyor

Milli İstihbarat Akademisi tarafından yayımlanan yeni bir analiz, nadir toprak elementlerinin küresel rekabette nasıl jeopolitik bir araç haline geldiğini ortaya koyarken, Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini bölgesel liderlik düzeyine taşıyabilecek gelişmeleri detaylandırıyor. “Nadir Toprak Elementleri ve Türkiye: Jeopolitik Satrançta Yeni Dinamikler ve Aktörler” başlıklı çalışmada Çin’in piyasa hakimiyeti, ABD’nin kaynak bağımlılığı ve Türkiye’nin yeni rolü ele alınıyor.

Nadir toprak elementleri (NTE), elektrikli araçlardan savunma sanayisine, yenilenebilir enerji altyapısından ileri teknoloji üretimine kadar geniş bir yelpazede hayati öneme sahip. 2024 itibarıyla 325 milyar dolar büyüklüğe ulaşan küresel kritik mineral pazarının 2040 yılında 770 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Sadece NTE tabanlı elektronik ve motor sistemlerinin günümüzde 1 trilyon dolarlık hacmi aşmış olması, bu kaynakların stratejik değerini gözler önüne seriyor.

Çalışmaya göre, Çin hâlihazırda dünya genelindeki NTE üretiminin %61’ini, rafinasyon kapasitesinin ise %92’sini kontrol ediyor. “Üret, kısıtla, lisansla” modeliyle hareket eden Pekin, aynı zamanda küresel fiyatlamada da belirleyici aktör olarak öne çıkıyor.

ABD ise bu tabloda savunma sanayisi açısından ciddi bir bağımlılık riski taşıyor. 2020–2023 arasında ihtiyaç duyduğu nadir toprak elementlerinin %70’ini Çin’den temin eden Washington, özellikle ağır NTE türlerinde neredeyse tamamen dışa bağımlı durumda. Bir F-35 savaş uçağında 410 kilogram, bir Virginia sınıfı denizaltıda ise 4,17 ton nadir toprak elementi kullanılması gerektiği bilgisi, kaynak güvenliğinin ABD’nin askeri kapasitesine doğrudan etkisini ortaya koyuyor.

Bağımlılığı azaltmak isteyen ABD, Ukrayna ile imzalanan Mineral Anlaşması kapsamında rezerv paylaşımına ve “yarı yarıya fonlama” modeline dayalı yeni iş birlikleri geliştirmiş durumda. Ancak Ukrayna’daki rezervlerin önemli bir bölümünün Rusya'nın işgali altındaki bölgelerde bulunması, kısa vadeli üretim planlarını sekteye uğratıyor. Diğer yandan Grönland’daki disprosyum ve terbiyum yatakları, alternatif kaynaklar arasında değerlendiriliyor.

Türkiye ise bu denklemde, sahip olduğu dev rezervle dikkat çekiyor. Eskişehir Beylikova’daki 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi, Türkiye’yi dünyada Çin’den sonra en büyük potansiyele sahip ikinci ülke konumuna getiriyor. Mevcut pilot tesis aracılığıyla yıllık 10 bin tonluk üretim kapasitesiyle başlanan süreçte hedef, bu rakamı 570 bin tona çıkarmak. Söz konusu kapasiteye ulaşıldığında Türkiye’nin, Avrupa başta olmak üzere geniş bir coğrafyada stratejik tedarikçi rolü üstlenmesi bekleniyor.

Türkiye’nin vizyonu yalnızca hammadde temininden ibaret değil. Yüksek katma değerli üretime geçiş için üç temel adım planlanıyor: Uluslararası JORC ve UMREK standartlarına uygun rezerv doğrulama, ölçeklenebilir rafinasyon altyapısının kurulması ve ileri düzey manyetik alaşımlara dayalı Ar-Ge çalışmalarının hızlandırılması.

Raporda son olarak nadir toprak elementlerinin yalnızca ekonomik değer taşıyan madenler değil, aynı zamanda jeopolitik baskı aracı ve stratejik koz olarak konumlandığı vurgulanıyor. Türkiye, Ukrayna ve Grönland gibi yeni aktörlerin hızlı entegrasyonu küresel tedarik zincirinin güvenliği açısından zorunlu görülüyor. Rekabet artık yalnızca yer altı kaynaklarında değil; rafineri süreçleri, mıknatıs üretimi ve ileri teknoloji uygulamalarında da keskinleşmiş durumda.

Kaynak: https://temizenerji.org/2025/05/30/rapor-turkiye-nadir-toprak-elementlerinde-avrupanin-lideri-olmayi-hedefliyor/