Sürdürülebilirlik
25/6/2025
Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 20 Haziran’da TBMM Komisyonu’ndan geçti ve şimdi Genel Kurul gündeminde. TEMA Vakfı, teklifin yalnızca çevresel değil, sosyal ve hukuki açıdan da ciddi tehditler taşıdığını belirterek kamuoyunu ve karar vericileri uyardı. Vakıf, teklifin “doğayı korumayı bir engel olarak gören” bir anlayışla hazırlandığını ifade etti.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, söz konusu değişikliklerin bugüne kadar doğa üzerinde görülmemiş düzeyde baskı yarattığını söyledi. Ataç, “Bugüne kadar yapılan hiçbir değişiklik doğal ve kültürel varlıklar üzerinde böylesine büyük bir baskı yaratmamıştı. Bu teklif, doğayı korumayı engel olarak gören bir bakış açısına dayanıyor. Kamu yararını şirket lehine tanımlayan bu yaklaşım, yaşamın kaynağı olan doğal varlıklarımızı korumaktan tamamen uzak” sözleriyle tehlikenin boyutuna dikkat çekti.
1985 yılında yürürlüğe giren Maden Kanunu, bugüne kadar 30 kez değiştirildi. Ataç’a göre, yapılan her değişiklik madencilik faaliyetlerini kolaylaştırırken, doğa koruma önlemleri giderek zayıflatıldı. Özellikle 2004 yılında Madde 7’de yapılan düzenlemeyle ormanlar, milli parklar, özel çevre koruma alanları gibi hassas bölgeler madenciliğe açılabilir hale getirildi.
Ayrıca, 2009/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerini daha da etkisizleştirdi. Tüm bu değişikliklerle birlikte Maden Kanunu, diğer çevre ve doğa koruma yasalarının üzerinde bir konuma yerleştirildi.
TEMA Vakfı’nın 2019 yılından bu yana yürüttüğü ruhsat haritası çalışmaları, IV. Grup madenlerin (altın, gümüş, kömür, bakır, nikel vb.) yaygınlığını ortaya koyuyor. 29 ilde yapılan analiz, bu illerin yüzölçümünün ortalama %67’sinin IV. Grup madenlere ruhsatlandığını gösterdi. Gümüşhane’nin %93’ü, Kütahya’nın %92’si ruhsatlı alanlarla kaplanmış durumda.
Ataç, yalnızca IV. Grup madenlerin değerlendirildiğini ve bu oranlara kum, taş, mermer ocaklarının dahil olmadığını vurguladı. Ayrıca, maden sahalarının kapatılmasından sonra bile liç yığınları, pasa alanları ve atık barajlarının çevreyi onlarca yıl tehdit etmeye devam ettiğini belirtti. Ataç, bu noktada merhum Hayrettin Karaca’nın sözlerini hatırlatarak “Yaşamak istiyorsan yaşatacaksın” dedi ve şunu ekledi: “Ekosistem bütünlüğü ve yaşamın devamlılığı için doğal ve kültürel alanlarımız madencilik faaliyetlerine kanunla kapatılmalı. Çünkü biliyoruz ki, kanun korumazsa maden yaşatmıyor.”
Genel Kurul’a gelen yasa teklifi yalnızca Maden Kanunu’nu değil, aynı zamanda Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Yenilenebilir Enerji Kanunu gibi birçok önemli düzenlemeyi de doğrudan etkiliyor. Ataç’a göre, teklif kamu yararı ilkesini zayıflatıyor, çevresel korumayı ise yatırımcı açısından “engel” olarak tanımlıyor.
Yapılan açıklamalara göre:
Ataç, bu düzenlemelere tepki göstererek şunları söyledi: “Bu teklif doğayı korumuyor, onu yok sayıyor. Biz toprağı, suyu, ormanı, merayı önceleyen ve koruyan bir kanun talep ederken, komisyondan geçen teklif derin bir üzüntü yarattı. Eğer bu teklif kanunlaşırsa, korunan alanların sadece adı kalacak.”
Teklifin TBMM Komisyonu’nda 25,5 saat süren görüşmelerle kabul edildiğini belirten Ataç, düzenlemenin Anayasa’ya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı olduğunu ifade etti.
Yasa teklifinin hayata geçmesi halinde yalnızca doğal alanların değil, aynı zamanda:
Ataç, sözlerini şöyle tamamladı: “Yaşamı savunmalıyız. Yasa teklifindeki hükümler, ekosistem bütünlüğünü zedelediği gibi toplumun sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkını da tehlikeye atıyor. TEMA Vakfı olarak bir kez daha çağrıda bulunuyoruz: Anayasa’ya ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı bu teklif reddedilmeli; doğal varlıklarımız ve gelecek kuşakların yaşam hakkı korunmalıdır.”
Kaynak:https://www.ekoiq.com/tema-kurakliga-ve-acliga-buyuk-adim-yasasi-genel-kurulda/