Sürdürülebilirlik
23/5/2025
TEMA Vakfı, her yıl 22 Mayıs'ta kutlanan Dünya Biyoçeşitlilik Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, doğayla uyumlu bir yaşam için biyoçeşitliliğin korunmasının zorunluluk olduğunu vurguladı. Ormanlar ve sulak alanların hızla yok olduğuna, deniz ekosistemlerinde yaşamın azaldığına dikkat çeken Vakıf, yaşanan kayıpların yalnızca çevresel değil, insan sağlığı ve gıda güvenliği açısından da ciddi riskler doğurduğunu belirtti.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, son 50 yılda biyoçeşitliliğin %73 oranında azaldığını hatırlatarak, bu gerilemenin gezegenin güvenli sınırlarını aştığını ifade etti. Ataç, “Biyolojik çeşitliliğin korunması için Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam ve Karasal Yaşam başlıklarında belirlenen 41 hedeften yalnızca %17’si bugüne kadar tam anlamıyla karşılanabildi. Artık oyalanma değil, somut adımlar atma zamanı.” diye konuştu.
Gıda üretiminin %80’inin bitkilerden sağlandığını ve birçok tıbbi ilacın hâlâ doğadaki bitkilere dayandığını belirten Ataç, habitatların parçalanması ve türlerin hızla yok olması nedeniyle insanlığın da tehdit altında olduğuna işaret etti. “İnsan türünün baskın hale gelmesiyle memelilerin %85’i yok oldu. Biyoçeşitlilik kaybı yalnızca doğayı değil, bizi de etkiliyor” dedi.
Habitat kaybının, biyoçeşitlilik üzerindeki en büyük tehdit olduğuna dikkat çeken Ataç, son 30 yılda Türkiye'nin yaklaşık 5,5 katı büyüklüğünde orman alanının tahrip edildiğini söyledi. Her üç saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde ormanın yok olduğunu belirten Ataç, tahribatın %90’ının yeni tarım alanı açmak amacıyla yapıldığını ifade etti.
Türkiye’nin orman varlığını artıran ülkeler arasında yer alsa da ormanların farklı amaçlarla kullanımına izin veren yasal düzenlemelerin habitatları parçaladığına dikkat çekildi. 2012–2023 yılları arasında yaklaşık 577 bin hektarlık orman alanı; madencilik, enerji, ulaşım ve hatta define arama gibi 30’dan fazla kullanım amacıyla tahsis edildi.
Türkiye’nin üç biyocoğrafik bölgenin kesişim noktasında yer aldığını ve yalnızca bu coğrafyaya özgü binlerce türü barındırdığını hatırlatan Ataç, mevcut koruma alanlarının yetersizliğine de değindi. Dünya genelinde karasal ve denizel alanların en az %30’unun korunması hedeflenirken, Türkiye'de bu oran karasal alanlarda %8, denizel alanlarda ise yalnızca %6 düzeyinde bulunuyor.
Sulak alanların da alarm verdiğini belirten Ataç, bu ekosistemlerin bitki ve hayvan türlerinin %40’ına, balık türlerinin ise %30’una ev sahipliği yaptığını vurguladı. 1700 yılından bu yana yaklaşık 3,4 milyon kilometrekare sulak alanın yok olduğunu ifade eden Ataç, “Sulak alanlara bağlı türlerin %25’inin nesli tehlikede. 1970’ten bu yana popülasyonları %60 oranında azaldı. Ana nedenler yeni tarım alanları açma çabaları ve aşırı sulamadır” dedi.
İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkisine de dikkat çeken Ataç, küresel ısınmanın 1,5°C’ye ulaşması durumunda mercan resiflerinin %90’ının, 2°C’de ise %99’unun yok olabileceğini ve bu durumun ekosistem dengeleri açısından geri dönülemez sonuçlar yaratacağını ifade etti.
Sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları nedeniyle yalnızca yeni açılan alanlar değil, mevcut tarım arazilerinin de bozulduğunu belirten Ataç, “Her yıl 20 milyon hektar tarım alanı; erozyon, yanlış arazi kullanımı, aşırı sulama ve kimyasal kullanım nedeniyle verimsizleşiyor. Bu sadece toprağı değil, içindeki biyoçeşitliliği de yok ediyor.” dedi. Ayrıca denizlerde yaşamı yok eden ölü zonların artışına, özellikle Marmara Denizi’nde yaşanan ekolojik kriz örnek gösterildi.
İnsanların doğayı yok eden değil, onunla uyum içinde yaşayan bir tür olarak hareket etmesi gerektiğini belirten Ataç, “Bizler doğadaki canlılara bağlı yaşıyoruz. Tüm canlıların bir işlevi var. Aklın yolunu izlemeli, doğanın sahibi değil, onun bir parçası olduğumuzu kabul etmeliyiz.” ifadelerini kullandı.
TEMA Vakfı, bu anlayışın yasal düzenlemelere de yansıması gerektiğini belirterek, korunan alanların artırılması ve ekosistemleri bozan uygulamalardan kaçınılması çağrısında bulundu.
Son olarak Ataç, TEMA’nın Kurucu Onursal Başkanları Hayrettin Karaca ve A. Nihat Gökyiğit’in sözlerini hatırlatarak mesajını şu ifadelerle tamamladı:
“İhtiyacımız kadar tüketelim, bize yaşam sunanları yaşatalım.” — Hayrettin Karaca
“Evrenin o akıl almaz düzenini dengede tutan, biyolojik zenginliktir.” — A. Nihat Gökyiğit
Vakfın hayata geçirdiği A. Nihat Gökyiğit Biyoçeşitlilik Projesi ile biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik çabalar sürdürülecek.
Kaynak:https://www.ekoiq.com/biyocesitlilik-kaybi-insan-sagligini-ve-gida-guvenligini-de-riske-atiyor/