Sürdürülebilirlik
16/6/2025
Araştırmacılar, sanayi kaynaklı emisyonlardan ve atmosferden karbondioksit yakalamayı amaçlayan teknolojilerin geniş çapta benimsenmesinin, elektrik ve ısıtma alanlarında yenilenebilir enerji kaynaklarına küresel düzeyde geçişe kıyasla çok daha maliyetli ve çevresel açıdan daha zararlı olacağını tespit etti.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan ve Environmental Science & Technology dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, 2050 yılına kadar rüzgâr, güneş, jeotermal ve hidroelektrik gibi temiz enerji kaynaklarına tamamen geçişin, yalnızca enerji maliyetlerini düşürmekle kalmayıp aynı zamanda enerji talebini azaltacağını, hava kalitesini büyük ölçüde iyileştireceğini ve iklim değişikliğinin hızını yavaşlatacağını ortaya koydu.
Araştırmacılara göre, faydalar, karbondioksiti havadan veya endüstriyel bacalardan yakalamaya yönelik pahalı teknolojilere bel bağlamaktan çok daha düşük maliyetlerle sağlanabiliyor.
Çalışmanın baş yazarı, Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Okulu ve Stanford Mühendislik Fakültesi’nde inşaat ve çevre mühendisliği profesörü olan Mark Jacobson, şöyle diyor: “Rüzgâr, su ve güneş yerine karbon yakalamaya 1 dolar harcadığınızda, CO₂’yi, hava kirliliğini, enerji ihtiyacını, enerji maliyetlerini, boru hatlarını ve toplam toplumsal maliyetleri artırmış oluyorsunuz.”
Jacobson, bu teknolojiler sıfır emisyonlu enerji sistemleriyle çalıştırılsa bile, aynı maliyet-etkinlik sorununun geçerli olduğunu ekliyor: “Doğrudan hava yakalama için temiz ve yenilenebilir enerjiyi kullanmak her zaman fırsat maliyetidir. Tıpkı yapay zeka ya da bitcoin madenciliği için kullanmak gibi. Fosil yakıt kaynaklarının yerine geçmesi gereken yenilenebilir enerjiyi daha fazla talep yaratarak meşgul etmiş oluyorsunuz.”
Jacobson ve çalışma arkadaşları, önümüzdeki 25 yıl boyunca 149 ülkede uygulanabilecek iki uç senaryoyu karşılaştırdı. Kapsamlı modelleme, yıllık enerji maliyetleri, emisyonlar, halk sağlığı üzerindeki etkiler ve sosyal maliyetler açısından karşılaştırma yaptı.
İlk senaryoda, tüm enerji ihtiyacının rüzgâr, güneş, jeotermal ve hidroelektrik kaynaklardan karşılandığı bir sistem öngörülüyor. Söz konusu yapıda enerji verimliliği artırılıyor; toplu taşıma, bisiklet kullanımı ve uzaktan çalışma destekleniyor; uzun mesafeli hava taşımacılığı ve deniz taşımacılığı için su ve yenilenebilir elektrikle üretilmiş hidrojen yakıt hücreleri kullanılıyor. Araştırmada, hidrojenin fosil yakıtlarla değil, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrikle sudan ayrıştırılması öngörülüyor.
İkinci senaryoda, ülkeler bugünkü fosil yakıt ve nükleer enerjiye kısmi bağımlılıklarını sürdürüyor, aynı zamanda enerji verimliliği birinci senaryodaki kadar artırılıyor. Ancak bu senaryoda, sanayi bacalarından CO₂ yakalama sistemleri ve çevredeki havadan CO₂ çeken doğrudan hava yakalama teknolojileri de sisteme entegre ediliyor.
Araştırmacılar bu “gerçekçi olmayan uç senaryoları” karşılaştırarak, karbon yakalama teknolojilerine yatırılabilecek kaynakların elektrifikasyon ve yenilenebilir enerji yerine harcanması durumunda oluşabilecek iklim, sağlık ve toplumsal maliyetleri ortaya koyuyor. Senaryolarda doğal karbon yutaklarını (bataklık, orman, toprak ve okyanuslar) artırmanın potansiyel maliyet veya faydaları değerlendirmeye alınmadı.
Jacobson ve ekibi, 149 ülkede fosil yakıtlar ve biyokütle yakımının tamamen ortadan kaldırılarak yenilenebilir enerjiye ve verimlilik artışlarına geçilmesi durumunda, son kullanıcı enerji ihtiyacının yüzde 54’ten fazla azaltılabileceğini ve yıllık enerji maliyetlerinde yaklaşık yüzde 60 düşüş sağlanabileceğini hesapladı.
Araştırmaya göre, yalnızca enerjiye bağlı hava kirliliğinden (odunla çalışan ocaklar, gazla çalışan elektrik santralleri gibi) kaynaklanan yüz milyonlarca hastalık vakası ve yılda 5 milyon ölüm önlenebilir.
Jacobson konuyla ilgili şöyle diyor: “Kömür santralinin yerine rüzgâr türbini eklediğinizde, yalnızca CO₂’yi değil, kömürden kaynaklanan tüm kirliliği de ortadan kaldırmış oluyorsunuz.”
Ayrıca, yaygın elektrifikasyon sayesinde enerji talebi azalıyor. Çünkü elektrikli ısı pompaları ve araçlar, gazla çalışan cihazlardan ve içten yanmalı motorlardan daha verimli. Ek olarak, petrol, kömür, gaz ve uranyumun çıkarılması, taşınması ve işlenmesi için gereken enerjiye artık ihtiyaç kalmıyor.
Jacobson durumu özetliyor: “Havadan CO₂’yi en verimli şekilde çekseniz bile, yanmanın verimsizliğini değiştirmiş olmuyorsunuz. O verimsiz altyapıyı sürdürmüş oluyorsunuz. Fosil yakıt kaynaklarını, yenilenebilir kaynaklı elektrik veya ısıyla değiştirmek çok daha ucuz ve verimli.”
Araştırma, yalnızca yenilenebilir enerji sistemlerini değil, aynı zamanda karbon yakalama ve doğrudan hava yakalama teknolojilerini destekleyen iklim politikalarını da mercek altına alıyor. Yazarlar, “Fosil yakıt ve biyokütleden kaynaklanan emisyonları yönetmek için yenilenebilirler ile birlikte karbon yakalamayı teşvik eden politikalar, iyi ve kötü çözümleri birbirinden ayırt etmiyor.” diyerek uyarıda bulunuyor.
Sonuç cümlesi net: “Enerjiden kaynaklanan tüm hava kirletici ve iklimi ısıtan gazları ortadan kaldırmanın tek yolu, yanmayı sona erdirmektir.”