Teknoloji
17/9/2025
1963 tarihli bilimkurgu öyküsü “The Invincible”da Polonyalı yazar Stanisław Lem, atmosferde dolaşan, serbest hareket eden nanobotlardan oluşan yapay bir tür hayal etmişti. Küçük böcekler gibi, bu mikroskobik varlıklar tek başlarına güçsüzdü, ancak birlikte enerji toplayabiliyor, üreyebiliyor ve en sonunda ölümcül bir kuvvetle bölgelerini yırtıcılara karşı savunabiliyorlardı.
Öyküdeki insan kahramanların aksine “kara bulut” olarak adlandırılan botlar, hayvansal içgüdülerin basit mantığı dışında bir akıl yürütme yetisine sahip değildi. İki yaşam formu kaçınılmaz şekilde karşı karşıya geldiğinde, edebiyat eleştirmeni Jerzy Jarzębski’nin yazdığına göre, insan evrimi, ölümcül türü yok ederek değil, bilinçli bir şekilde yaşamalarına izin vererek üstünlüğünü gösteriyordu.
Lem’in bu evrimsel alegorisinin, yalnızca birkaç on yıl sonra gerçeğe dönüşme ihtimali olduğunu ya da “akıllı toz” adı verilen gerçek bir askeri teknolojiye ilham kaynağı olacağını hayal etmesi zordu.
Başlangıçta Soğuk Savaş döneminin askeri teknoloji birimi olan, GPS’ten modern internete kadar birçok buluşun arkasında yer alan DARPA’ya (Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı) sunulan teorik bir araştırma önerisi olarak ortaya çıkan akıllı toz, bugün çevresel çalışmalardan ticari madenciliğe kadar geniş bir yelpazede kullanılmak üzere geliştiriliyor.
Interesting Engineering tarafından yayımlanan son rapora göre onlarca yıllık gelişim sürecinden sonra akıllı tozun bugünkü durumu oldukça ileri seviyeye ulaştı. “Toz” ifadesi aslında yanıltıcı; daha çok merkezi bir cihaza veri iletebilen küçük sensörlerden oluşuyor. Yine de, teorik ve simülasyon tabanlı geniş bir çalışma, mikro mühendisliğin pratikte olgunlaşmasına giden yolu açmış durumda.
Nanoteknoloji başlangıçta pirinç tanesi boyutunda kablosuz alıcılar geliştirmeyi hedeflerken, onlarca yıllık Ar-Ge sayesinde bugün geliştirilen bazı parçacıklar gözle fark edilmeyecek kadar küçüldü. Boyutları 1 mm³ ile 0,02 mm³ arasında değişiyor.
2003’ten itibaren Crossbow Technology, Inc.’in “MICA” modeli ve UC Berkeley’in “Spec” platformu, yalnızca birkaç milimetre büyüklüğünde olmalarına rağmen nem, ışık ve sıcaklık değişimlerini başarıyla ölçebildi.
Son on yıldaki gelişmeler, sensörlerin yeteneklerini genişletti. Artık farklı seviyelerde ses kaydı yapabiliyorlar ve havadaki kimyasal bileşimi tespit edebilen parçacıklar üzerinde de çalışmalar sürüyor. Tek tek kullanıldığında insan vücudundaki değişimleri kaydedebiliyor, sürüler halinde dağıtıldığında ise biyolojik bileşenleri tanımlayabiliyorlar.
Gelecekte bu mikro parçacıkların, 1996 tarihli “Twister” filmindeki Bill Paxton’ın “Dorothy” sensörlerinin mikroskobik bir versiyonu gibi, askıda 3 boyutlu ortamlarda neredeyse sınırsız miktarda veri iletmesi bekleniyor.
IE’ye göre günümüzde Emerson Process Management ve Hewlett-Packard gibi teknoloji şirketlerinden oluşan “akıllı toz endüstrisi”, 2022’de yaklaşık 115 milyon dolar değerindeydi. 2032’de bu rakamın 400 milyon dolar seviyesine çıkması bekleniyor.
Çeşitli ordular, istihbarat amaçlı olarak akıllı toz geliştirmek istese de araştırmaların çoğu üniversite ve kurumsal laboratuvarlarda yürütülüyor. Örneğin bir İsrail şirketi olan Stardust Solutions, Güneş’i engellemeyi amaçlayan bir akıllı toz çeşidini piyasaya sürme niyetini açıkladığında Bulletin of the Atomic Scientists tarafından tepkiyle karşılandı. Söz konusu girişim, uluslararası jeomühendislik yasalarını ihlal edecek şekilde, atmosferdeki gözetleme sistemiyle birlikte etkisiz partikül maddelerinin salımını içeriyordu.
Teknoloji şimdilik distopik görünse de geliştirmeye açık pek çok alan var. Verilerin merkezi bir işleme birimiyle paylaşılma zorunluluğu, bu küçük birimlerin insan kontrolünden çok uzaklaşamaması anlamına geliyor. Kullanım ömürleri de kısa, ancak ışık, titreşim ve elektromanyetik alanlardan enerji toplayabilen yeni yöntemler sayesinde giderek artıyor.