Sürdürülebilirlik
10/6/2025
Milano’daki ilk dikey ormanın inşa edilmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Bu yapı, diğer binalara nasıl ilham verdi — ve sakinlerinin mutluluk ve sağlığı üzerinde nasıl bir etki yarattı?
2007 yılında İtalyan mimar Stefano Boeri, Dubai çölünde yükselen, cam, seramik ve metal kaplı, enerji tüketimi yüksek gökdelenlerin hızla inşa edilişine tanıklık etti. BBC’ye verdiği demeçte “Tüm bu malzemeler güneş ışığını yansıtıyor, havada ve özellikle yaya yollarında ısı yaratıyordu.” sözleriyle durumu aktardı. Bu gözlemden sadece 3.000 mil ötede, Boeri Milano’nun kuzeyinde, terkedilmiş bir sanayi bölgesinde yükselecek iki yüksek bina tasarımı üzerine çalışmaya başlamıştı. “Aniden, iki biyolojik kule yaratma fikri aklıma geldi… Camla değil, yapraklarla kaplı” diyen Boeri, projenin flora ve faunayı bu gri alana davet edeceğini ve hem iç hem dış ortamda havayı serinleteceğini belirtti. Yapının amacı, “yaşayan doğayı yapının ayrılmaz bir parçası olarak entegre etmek” idi. Ortaya çıkan sonuç, dünyanın ilk dikey ormanı oldu.
Ödüllerle onurlandırılan bu yapı artık 10 yaşında. Bitki bakımı, binanın dış cephesine bağlanmış halatlarla çalışan “uçan bahçıvanlar” tarafından yapılıyor. Bina sakinleri, yaprakların su buharı salınımı ve güneş ışığını filtreleme etkisi sayesinde ortam sıcaklığının çevreye göre üç derece daha serin olduğunu belirtiyor.
Yıldönümü şerefine, Stefano Boeri Architetti tarafından Bosco Verticale: Morphology of a Vertical Forest adlı yeni bir kitap yayımlandı. Kitapta, doğa ve mimarlık kesişiminde çalışan öncü isimlerin yazıları ile ünlü mimari fotoğrafçı Iwan Baan’ın görselleri yer alıyor. Yayıncı Rizzoli, bu çalışmayı “çevreye ve bitki dünyasına yönelik yeniden canlanan toplumsal duyarlılığın simgesi olan bir mimari eser” olarak tanımlıyor.
Kitap, sıradışı bir mimari yaklaşımın ardındaki felsefeyi de yansıtıyor: “ağaçlar ve kuşlar için bir yuva, aynı zamanda insanların da evi”. Tasarımın ilham kaynakları arasında, İngiliz biyolog Colin Tudge’ın The Secret Life of Trees (2006) adlı eseri bulunuyor. Bu kitap, ağaçların karbonu yakalama, glikoz üretme ve gölge sağlama gibi hayati rollerine odaklanıyor. Ayrıca, İngiliz etolog Dame Jane Goodall’ın şu sözleri de vurgulanıyor: “Nüfus arttıkça, bu büyümeyi mevcut kentlere doğayı entegre edecek yeni teşviklerle desteklemek çok önemli.”
Milano’daki Dikey Orman’ın tamamlanmasının ardından, dünyanın farklı noktalarında doğayı yeniden kentsel yaşama dahil etmeye çalışan yeşil mimari projeler artış gösterdi. Dubai, Denver, Anvers, Arlington gibi şehirlerde benzer yapılar inşa edilirken, Afrika’nın ilk dikey ormanının bu yıl Kahire’de temeli atılacak. Dikey ormanların erişilebilirliğini sorgulayan eleştirilere ise, Hollanda’nın Eindhoven kentinde 2021’de tamamlanan Trudo Vertical Forest yanıt verdi. Sosyal konut olarak tasarlanan bu projede kira ücreti aylık 600 € ile sınırlandırıldı.
Fransa’nın Montpellier kentinde Vincent Callebaut Architectures tarafından tasarlanan ve bu yıl tamamlanması planlanan The Secret Gardens projesinin üçte biri de sosyal konutlara ayrıldı. Çatı tarımı ve su geri dönüşümü gibi sürdürülebilir uygulamaları içeren yapı, mimarının ifadesiyle “iklim krizine karşı insan-doğa bağını yeniden kuruyor”. Callebaut konuyla ilgili “Sakinleri şehir bahçıvanlarına, cepheleri karbon yutağına dönüştürerek bu bina, ekolojinin bir kısıtlama değil, yaşam felsefesi olduğunu gösteriyor.” diyor.
Yapılar, yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda psikolojik faydalar da sunuyor. Callebaut’un Filipinler’deki yeni projesi The Rainbow Tree, adını yerel Gökkuşağı Okaliptüs ağacının rengarenk kabuğundan alıyor. Her bir dairenin bitki örtüsünün bakımı, sakinlerin iş birliği ile sağlanıyor. Ortak seralar ve kentsel arı kovanları gibi unsurlar da, mimarın ifadesiyle “sosyal bağları güçlendiriyor” ve bir topluluk ruhu oluşturuyor.
Doğayla iç içe mimarinin faydaları bilimsel verilerle de destekleniyor. Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nin araştırmasına göre, bitkilerin bulunduğu ofis ortamlarında çalışan memnuniyeti artıyor, hava kalitesi iyileşiyor ve sağlık şikayetleri azalıyor.
Galler’de gerçekleştirilen 10 yıllık bir sağlık araştırması ise, 2,3 milyon tıbbi kaydı analiz etti ve yeşil alanlara yakın yaşayanların, en az yeşil bölgelerde yaşayanlara kıyasla %40 daha az anksiyete ve depresyon yaşadığını ortaya koydu. Yoksul bölgelerde oran %10’a, varlıklı bölgelerde ise %6’ya ulaştı.
Biyofilik tasarım ilkeleri, hastanelerde de uygulanıyor. Belçika’nın La Louvière kentindeki Hospiwood 21, hastaların stresini azaltmak ve iyileşmeyi hızlandırmak amacıyla “terapötik dikey ormanlar” içeriyor. İç mekân, sarkan bitkilerle dolu, yatıştırıcı bir atmosfer sunuyor. Milano’daki New Policlinico Hastanesi, çatısında 7.000 metrekarelik bir bahçe barındıracak. Boeri’ye göre bu yaklaşım, “uzun süreli bakım merkezleri” anlayışını aşıp, doğayla temas halinde bir iyileşme ve etkileşim alanı yaratmayı amaçlıyor.
Yeşil tasarım anlayışı yalnızca konutlarda değil, farklı yapı tiplerinde de yayılıyor. Singapur’daki Jewel Changi Havalimanı (2019), 1.400 ağaç içeren bir kapalı ormana ve 40 metrelik kapalı şelaleye sahip. Amsterdam’daki Hotel Jakarta (2018), sürdürülebilir bambu iç mekanları ve tropik bahçeleriyle dikkat çekiyor. Rotterdam’daki The Depot, çatı katında 40 metre yükseklikte bir ormana ev sahipliği yapıyor.
Tayvan’daki Tao Zhu Yin Yuan adlı 21 katlı kule, 23.000 bitkisiyle yılda yaklaşık 130 ton CO2 emiyor. Cephedeki bitkiler, soğutma etkisi sayesinde klima ihtiyacını %30 azaltıyor. Dönebilen balkonları ve hava sirkülasyonu sağlayan baca sistemleri, doğadan ilham alan mühendislik çözümlerini yansıtıyor.
Dikey ormanlar, daha az alan kaplayarak doğaya yer açıyor ve sel riskini azaltıyor. Vincent Callebaut, projelerinin “kentleri artık birer iklim sorunu değil, çözüme katkı sağlayan canlı sistemler” haline getirdiğini ifade ediyor. “Doğa ne bir engel ne de süs; tasarımın temel ilkesi” diyor. Binaları ise “CO2 emen, enerji üreten ve biyolojik çeşitliliği barındıran yaşanabilir ağaçlar” olarak tanımlıyor.
Çin’in Guangxi eyaletindeki Liuzhou kentinde, 30.000 kişiye ev sahipliği yapacak Forest City projesi onaylandı ve tüm enerjisini kendi üretecek şekilde tasarlandı. Meksika’daki Cancun Smart Forest City ise, fosil yakıtlı araçları yasaklama hedefiyle yola çıkıyor.
Son olarak, Milano’da her şeyin başladığı bina, çatıdaki güneş panelleriyle enerji topluyor ve yeraltı suyunu yukarı çekerek gerçek bir ağaç gibi çalışıyor. Filozof Emanuele Coccia, “Doğa yalnızca geçmişte var olmuş bir şey değil; her zaman teknolojik geleceğimiz olacak” diyor. Boeri’ye göre ise, dikey ormanlar yalnızca birer yapı değil, aynı zamanda “yaşayan doğanın insanlar için inşa edilmiş alanlara geri dönmesi gerektiğini savunan siyasi bir manifesto.”, “Ne eksik ne fazla.”